KRALİÇE
Shub'ad'ın Başlığı
Kraliçe Shub'ad'ın iskeleti üzerindeki bu şaşırtıcı giysiyi yukarıda, üç dizi altın levha yaprak ve halkalardan oluşan lapsis lazuli ve kırmızı akikle bezenmiş altın başlık ve küpeler tamamlar. Başlığın üzerinde yer alan altın bir tarak ve ucunda çiçek şekilli yedi rozet, kraliçenin olağanüstü zenginliği ve şıklığını gösterir.
ur kral mezarlar içinde ve büyük ölüm çukuru olarak adlandırılan çoğunluğu kadınlara ait mezarlarda da Kraliçe Shub'ad'ın başlığına benzer altın ağa. yaprakları ve çiçeklerden oluşan taçlar, kolyeler, bilezikler, küpeler, rozetler, pandantifler, küçük hayvan şekillerden oluşan süs eşyaları ele geçirilmiştir.
ALTIN ESERLER
Genel Bakış
Milattan önce 5000'den itibaren ufak süs eşyalarında görülen altının yaygın olarak kullanılmaya başlandığı dönem milattan önce üçüncü bindir. Eski Tunç Çağı ya da Bronz Çağı olarak da tanımlanan bu dönemde altın kullanımı oldukça artmış, ticareti yapılmaya başlamış ve yüksek sanatsal işçilikli objelerin imalatı başlamıştır. Başlangıçta altın, toz halinde ve yıkama yöntemiyle elde edilmiş; eritilerek külçe haline getirildikten sonra dövülerek istenen biçim verilmiştir. Eserlerin üzerindeki çizgilerden, ince kum ile perdahlandığı anlaşılmaktadır. Anadolu'da çok eski dönemlerden beri yıkama yöntemiyle altın elde edildiği bilinmektedir. Bunun yanında altın cevheri Kafkasya, Mezopotamya ve Mısır'da da bulunmaktadır.
Arkeolojik kazılar, milattan önce üçüncü binde Anadolu'nun batısında Troya, iç kesimlerinde Alacahöyük, Eskiyapar, Horoztepe ve Mahmatlar'da altın işçiliğinin yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Aynı dönemde Mezopotamya ile Mısır ve Ege'de de altının kullanılmaya başlandığı görülür.
Milattan önce üçüncü bin yerleşmeleri arasında yapılan arkeolojik çalışmalar, dünyanın en seçkin altın eserlerinin Çorum ili yakınlarındaki Alacahöyük ve Mezopotamya'da Fırat nehri üzerinde Basra Körfezi yakınlarındaki Ur kentinde yaratılmış olduğunu ortaya koyuyor. Birbirinden kilometrelerce uzaklıkta olmalarına rağmen her iki merkezin kral mezarlarında ele geçen eserler, yapım teknikleri, işçilik, kuyumculuk ve estetik açıdan yüksek kaliteye tanıklık etmekte ve büyük benzerlikler göstermektedir. Yaklaşık beş bin yıl önce, gerek Alacahöyük gerekse Ur kentlerinin sanatkarları tarafından altın madenine uygulanan dövme, döküm, perçinleme, kaplama gibi yapım tekniklerinin yanısıra kazıma, kabartma, granüle, delik işi (ajur, kesme), kakma, telkari ve renkli taş ile süsleme tekniklerinin günümüze kadar aynen gelmesi şaşırtıcı olduğu kadar heyecan vericidir.
DİNSEL AMAÇLI
Eski Tunç Çağında kent devletlerinin egemen olduğu Anadolu'daki en önemli merkezlerinden biri kabul edilen Alacahöyük'ün Hatti krallarına ait olduğu sanılan 13 adet taş örgülü oda biçimli mezarları, şu ana kadar en zengin ölü hediyeleri veren milattan önce bin merkezi olarak dikkati çeker. Armağanlarıyla mezarın ortasına "ana rahminde duruş" tarzında yerleştirilmiş ölünün hediyelerinin çoğunluğunu altın, gümüş, elektrum ve tunç eşyalar oluşturur. Bunların yanında kehribar, akik, kaya kristali, demir ve pişmiş toprak olanlar da görülür. Mezara bırakılan hediyeler diadem, gerdanlık, iğne, bilezik, toka, küpe gibi süs eşyalarının yanısıra altın vazolar, sürahiler, kadehler, tunçtan ve altından silahlar, dinsel amaçla kullanıldığı sanılan güneş kursları, sistrumlar, tanrı ve tanrıça heykelleri, geyik ve boğa heykelleridir.
Oldukça çeşitlilik sunan ölü hediyelerinde işçilik açısından ahenk ve cesaretli çalışma özellikle göze çarpar. H.Z. Koşay, Alacahöyük'te ele geçen eserleri "dini fikre hadim (hizmet eden)" diye yorumlamaktadır.
GÖRSEL BİLGİSİ : TAÇ, Alacahöyük.
Eski Tunç Çağı, Milattan Önce üçüncü binin yarısı, Altın,
Çap : 19,2 cm, Genişlik : 5,5 cm
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara, 11857
ALTIN KUPALAR
Alacahöyük mezarlarında ele geçen altın eserler, kullanım özelliklerine göre içki ve yemek kapları, silahlar, süs eşyaları olarak incelendiğinde, yayvan, derin ve geniş ağızlı, sarmaşık çiçeğini andıran sarmal bezemeli, oluklu, içi boş ince uzun bacaklı ve kaideli kupalar ilk dikkati çeken grubu oluşturur. Törenlerde kullanıldıkları sanılan altın kupalardan en iyi durumdaki örnekler, B ve K mezarlarında ele geçen kupalardır. Aynı türde yapılmış olduğu anlaşılan diğer iki örnek ise yine aynı mezarlarda ele geçmiş olmasına rağmen yanmış durumdadır. Bu kupalardan birinin yalnızca sarmal kıvrımlı kaidesi kalmıştır. İçi sert bir madde ile doldurulmuş kaidenin üzerindeki bezemelerden, B mezarında sağlam olarak ele geçen kupanın eşi olarak tasarlandığı anlaşılmaktadır. K mezarında ele geçen yanmış durumdaki diğer kupanın da aynı şekilde tasarlandığı belirgindir. Ortalama yükseklikleri 13 - 14 cm olan, günümüz şampanya bardaklarını andıran kupalar, 2 mm cidarındaki kalınlığı nedeniyle kolaylıkla eğilebilmektedir.
ZARAFET FARKI
Alacahöyük kral mezarlarının içki kapları arasında B ve K mezarlarında ele geçen iki altın sürahiyi de eklemek gerekir. Kutsal törenlerde krallara altın kupalarda sunulan içkiler, bu görkemli işçilikli seçkin sürahilerden dökülüyor olmalıdır. Şişkin yuvarlak gövdeli, uzun boyunlu, dışarı doğru uzanmış ağızlı, kulplu sürahiler, hem dövme tekniği ile uzatılmış boyunları hem de aynı yöntemle birleştirilmiş kulpları ve hafifçe oluklu süslemeleriyle birbirine çok benzemektedir. Ancak B mezarındaki örnek daha ince uzun boynu ve orantılı gövdesi ile zarafet farkı yaratmaktadır. 14.3 cm yüksekliğinde, 8.8 cm genişliğindeki B mezarı sürahisi, boynundaki üç sıra paralel kazıma, kulbundaki balıkçı motifi ve gövdeden itibaran aşağıya doğru inen ringa balığı kılçığını andıran zigzag kazıma ile dikkati çeker. Sürahinin dibinde tersten bakıldığında gövdeden aşağıya doğru on sekiz koldan inan kazımanın altı kollu bir yıldıza dönüştüğü fark edilmektedir. Alacahöyük altın sürahilerinin pişmiş topraktan yapılmış benzerleri yine milattan önce üçüncü bin yerleşmeleri içinde Alişar, Boğazköy, Kültepe, Troya, Ahlatlıbel'de ele geçirilmiştir.
Alacahöyük içki kapları arasında tek kulplu fincanları da saymak gerekir. L, H, MA ve K mezarlarında ele geçen bu kaplardan L ve H mezarındakiler altın, diğer ikisi gümüş ve altının birlikte kullanıldığı örneklerdir. 2,3 - 4 cm yükseklik ile 6.5-8 cm arasında değişen ağız çapları ve bezemesiz sade işçilikleri ile dikkati çekerler. Fincanlar çekiçle dövülerek yapılmışlardır.
Aynı teknikte yapılmış bir başka grup ise yine törenlerde kullanıldığı sanılan ufak altın kaplardır. YÜkseklikleri 5,7 - 8,1 cm, genişlikleri 8,2 - 11 cm arasında değişen minyatür kapların üstü kesik, dışa doğru çıkıntılı ağızları, yassı küre şekilli karınları, dibe doğru daralan gövdeleriyle belirli bir stil birlikteliği içinde bulundukları gözlenir. Kaplar üzerinde oluklu kazıma bezemeler ve gövdede akik düğmeli süslemeler de mevcuttur.
ALTIN ZARAFETİ
" Daha çok kraliçe, prenses ya da soylu oldukları sanılan kişilere ait mezarlarda ele geçen altın bilezikler, diademler, tokalar ve iğnelerle küpeler, kolyeler, gerdanlıklar, süs taneleri, çelenk parçaları, boncuklar, kemerler dönemin zenginliğini göstermesi açısından önemlidir."
ALTIN SİLAHLAR
Alacahöyük mezar buluntuları içinde ele geçen silahlarda da altın kullanılmıştır. Aslında kolay eğilebilen yumuşak bir maden olan altın burada daha çok yüksek sınıfın gücünü ve görkemini göstermek amacıyla topuz, topuz başı, baldahin başı, kama, kabza, kışıç ya da asa başı biçiminde yer almıştır. Altın, yaprak şekline getirildikten sonra demir ya da taş gibi orjinal malzemenin üzerine kaplama yapılarak ya da daha çok vidalı türde dövülerek, kabza başı şeklinde perçinlemeli teknikle silahlar üzerine uygulanmıştır. Bu türde yapılmış bir bakır kamaya Ur'da rastlanmıştır. Alacahöyük mezarlarında altın madeninden yapılmış ufak buluntular arasında süs eşyaları da oldukça önemli yer tutar. Daha çok kraliçe, prenses ya da soylu oldukları sanılan mezarlarda ele geçen altın bilezikler, diademler, toka ve iğneler ile sarmal zaviyeli küpeler, kolyeler, gerdanlıklar, süs taneleri, çelenk parçaları, imame biçimli, yassı boru biçimli, mühür biçimli, Grek biçimli süs parçaları ve bunların dışında yaklaşık 500 parçadan oluşan altın boncuklar, pullar, kopçalar, idoller ve borucuklar; dönemin zenginliğini göstermesi açısından önemlidir. Bu parçaların büyük bir bölümünün akik taşlarla birlikte kolye veya bilezik olarak kullanıldığı ya da kumaş üzerine aplike edildiği düşünülmektedir. Süs eşyaları arasında özellikle yaprak şekilli parçalar ile el şekilli taç süsleri ve iğneler, Ur kral mezarlarında ele geçen eserlerle büyük paralellikler içerisindedir.
HÜKÜMDAR MEZARLARI
Sir Leonard Wooley'in 1926 - 1931 yılları arasında kazarak bilim dünyasına kazandırdığı güney Mezopotamya'nın en önemli MÖ üçüncü bin merkezlerinden Ur kentinin mezarlığında yaklaşık 2500 mezar ortaya çıkarılmıştır. Mezarlarda silah, kask, miğfer, ayna, balta, gümüş ya da altın gibi değerli madenlerden ve lapis lazuliden mücevharat, alabastardan yapılmış vazolar, oyun tahtaları ve ayrıca çanak çömlekler ele geçirilmiştir. Mezarlardaki zenginlik göz kamaştırıcıdır. Ancak bütün bu zenginliğin içinde on yedi mezar olağanüstü buluntularıyla diğer mezarları gölgede bırakmıştır. Erhanedanlar döneminde (MÖ 2600 - 2400) tarihlenen on yedi mezardan üçünün Kraliçe Shub'ad (Puabi), Kral Mes-Kalam-dug ve Akalam-dug'a ait oldukları saptanmıştır. Diğer mezarlar ise kazıyı yapan arkeologlarca verilen "hükümdar mezarları" ve "büyük ölüm çukurları" gibi adlarla tanınırlar. Kral mezarlarının bazılarında insan kurban edildiğine dair kanıtlar vardır. Büyük ölüm çukuru olarak adlandırılan bir mezarda ele geçen tam yetmiş dört iskelet, buradaki insanların aynı anda toplu olarak (belki daha önce ilaçla uyutularak) öldürüldüğünü ortaya koymuştur. Kurbanlar arasında saray erkanından yüksek seviyeli dokuz kadın görevli ile elli dokuz kadın hizmetkar ve altı erkek bu mezarda dörder öküzün çektiği iki arabayla birlikte topluca gömülmüştür. Düzenli bir şekilde yerleştirilmiş ölülerden saray görevlileri kadınlar, altın yapraklar ve lapis lazuli gibi değerli mücevherlerle süslenmiş saç takılarıyla dikkati çeker. Ur kral mezarında görülen bu toplu mezardaki sert uygulamanın Mısır ve Uzakdoğu'da benzerleri olmasına rağmen Mezopotamya'da başka bir örneği görülmemiştir. Mezarlar mimari olarak büyük boyutlu, yarı silindirik tipte, yuvarlak tipte, taş ve tuğla ile yapılmıştır. İçlerine bir rampa ile inilmektedir. Mezarlar içindeki ölü hediyeleri, Mezopotamya arkeolojisinde benzeri bulunmayan bir zenginlik içindedir. Silahlar, müzik aletleri, Ur bayrağı ya da standardı denilen kutu, oyun tahtaları, kupalar, kaseler, mücevherler göz kamaştırıcıdır. Ur mezar buluntularının malzemelerinin çok uzak noktalardan getirildiği anlaşılmaktadır. mezopotamya'nın alüvyonlu topraklarında bulunmayan altın, Anadolu ve Mısır'dan lapis lazuli 2400 km uzaklıktaki Afganistan'dan, bakır, sedef ve mercan Umman Denizi'nden getirilmiş olmalıdır.
HAYVAN GÖVDELİ LİR
Bugün üç müzeye dağılmış durumdaki (Bağdat Müzesi, British Museum, Pennsylvania Müzesi) Ur mezar buluntularından en ilginç grubu, altından boğa başları ve koç heykelleri ile birlikte yüksek işçilikte yapılmış lir, arp ve müzik kutusu gibi aletler oluşturur. Ahşap üzerine kakılmış altın plakalar, lapis lazuli, sedef gibi mücevherler geometrik üçgenler şeklinde eserlere zift ile yapıştırılmıştır. Eserlerden en büyüğü PG/1207 mezarında ele geçen 1,20 metre yüksekliğindeki lirdir. Lirin gövdesi bir hayvan gövdesine benzetilmiş, ön tarafına çift boynuzlu altından genç bir boğa başı son derece başarılı bir biçimde hazırlanarak monte edilmiştir. Hayvanın saçı ve sakalları lapis lazuli ile ince kıvrımları belirgin şekilde gösterilmiştir. Boğanın başının altındaki lirin gövdesinin kenarlarında iç içe geçmiş baklava dilimli bezemeler ve liturjik hayvanlar ile hayat ağacı motifi işlenmiştir. PG / 800 nolu Kraliçe Shub'ad'a (Puabi) ait mezarda ele geçen ve halen Pennsylvania'da Üniversite Müzesi'nde korunan 50 cm yüksekliğindeki başka bir boğa başlı lir müzik kutusunun gövdesinde ise bütün orkestranın liturjik hayvanlar tarafından çalındığını gösteren bezemeler adeta bir görsel şaka gibi karşımıza çıkar. Büyük ölüm çukuru olarak tanımlanan PG / 1237 nolu mezarda ele geçen müzik kutusu üzerindeki som altından koç ya da keçi heykeli de bir ağaca tünemiş görüntüsüyle oldukça ilginçtir. hayvan, tıpkı doğada olduğu gibi, çalı türü kısa bir ağacın dallarına tutunarak ayağa kalkmış ve dallardaki yaprakları yemek üzere başını uzatmıştır. Ağacın ve koçun gövdesiyle tümüyle altından yapılmıştır. başında lapis lazuli kullanılmıştır. Tüyleri ayrıntıyla işlenen hayvanın önünde duran ağacın sekiz yapraklı tek bir çiçeği vardır. Bu çiçeğin daha özensiz bir örneğine Ege'de Mokhlos'ta rastlanılmıştır.
SAÇ MODASI
Ur kral mezarlarındaki altın eserler gerek işçilik, gerek kullanım türü açısından da çok farklılıklar gösterir. Mes-Kalak-dug'un PG/755 nolu mezarında ele geçen miğfer, kullanım çeşitliliğinin en farklı örneklerinden birisidir. Ur krallarının gücü ve zenginliği ile dönemin sanat uzmanlığının yetisini gösteren bir başyapıt olması açısından önemlidir. Saç kıvrımları, örgüsü ve topuzu ile dönemin saç modası hakkında da bilgiler veren Mes-kalam-dug'un miğferi, 15 kıratlık altın ve gümüş alaşımlı elektrumdan yapılmıştır. İç taraftan vurularak şişirilmiş, ayrıntılar sonradan eklenmiştir. Üzerinde kulakların da belirtildiği miğfer, 23 cm yükseklik ve 50 cmlik çapıyla neredeyse bir baş gibi işlenmiştir. Miğferin kenarlarındaki deliklerin, içine yerleştirilen kumaşın dikildiği delikler olduğu sanılmaktadır. Kullanım farklılığı gösteren bir başka şaşırtıcı eser ise Kraliçe Shub'ad'ın mezarında iskeletin gövdesi üzerinde bulunan altın boncuklar, lapis lazuli ve akik boncuklarla oluşturulmuş pelerindir. Kraliçenin gövdesinin üst kısmına giydiği sanılan bu eserde, yüzlerce değerli boncuk, boyundan başlayarak oldukça estetik ve uyumlu bir biçimde aşağı doğru dikey olarak yerleştirilmiş, altta paralel sırlarla çevrelenmiştir. En alt sırada bir altın halka, pelerinin açılmasını engellemektedir.
ALTIN İŞÇİLİĞİ
Ur kral mezarlarında, altın işçiliğinin en mükemmel örneklerinden biri de ajur ya da delik işi tekniğinde yapılan kabzası lapis lazuli, gövdesi altından hançer ve kılıflıdır. 33.6 cm uzunluğundaki eserin, kılıfı üzerinde uygulanan ajur ve telkari süsleme çok dikkat çekicidir. Kılıfın çevresi yuvarlak noktacıklarla kabartılarak sınırlandırılmış, içte altın işçiliğinde en zor uygulamarından biri sayılan son derece ince ajur ve telkari tekniği kullanılarak MÖ üçüncü binin bir başka sanat şaheseri yaratılmıştır. Kılıfın üzeri yedi bölüme ayrılmış, her bölüm ayrı ayrı çarpı şekilli düzenleme içermiştir. Kılıfın içindeki hançerin gövdesi üzerinde boydan boya uzanan düz bir kabartma çizgi ve başında lapis lazuliden kabzası vardır. kabza üzerinde granülle dizili bezemeler oluşturulmuştur.
Ur kral mezarlarının Alacahöyük mezar buluntuları ile en çok benzerlik gösteren grup, altından yapılmış bardak, kupa ve yivli kaselerdir. Daha çok Kraliçe Shub'ad'ın ve Mes-Kalam-dug'un mezarlarında ele geçen bu tür kaplarişçilik ve model bakımından birbirinin devamı olması, tıpkı Alacahöyük B ve K mezarlarındaki gibi, sipariş üzerine takım olarak hazırlandıkları kanısını uyandırmaktadır.