Prof. Dr. Engin Beksaç – Öğr. Gör. Şule Nurengin Beksaç
Sayın Prof. Dr. Hüseyin Salman’a en derin saygı ve dostluk dileklerimizle

Sanat esasında sadece güzelliklerin değil etkileşimsel olanın özünde var olduğu bir eylemdir. Etkileşim de doğal olarak iletişimin çıkış noktasını oluşturur. Sanat özünde değişik söylemlerin var olduğu nesneler yoluyla ortaya konan toplumsal bir etkileşim aracı olarak işlev görür ve önemli bir eylem oluşturur. Bu eylemde sembollerin temelini teşkil ettiği göstergelerin oluşturulması çok önemlidir. Göstergelerin kavranması sanatın iletişimselliğinin temelidir. Sanat bu iletişimsel kimliğiyle gerçeğini bulur ve devinimini yapar. Sanat eyleminin temeli olan ve değişik söylemleri bünyesinde barındıran sanat eseri de zamanları ve mekanları aşarak önemli bir iletişim unsuruna dönüşür. Uzak zamanlar kadar, uzak mekanların da sözcüsü olur. Önemli bir iletişim aracı olarak ifadesini bulur.
Sanat eserinin iletişimsel olarak işlev gören göstergelerin deşifre edilmesi daima uygarlıkların kendi özgün söylemleriyle, kendi özgün algılam ve yansılamlarıyla ilginç açılımlar yapan bir olgudur. Esasında bu oluşum da sadece kendi dar boyutuyla değil var olduğu sürecin geniş boyutlu ortak algılam ve yansılamlarında gerçekliğini bulur.
Bu gün sanat eseri olarak gördüğümüz bir çok nesne yaratıldıkları ortamda sadece ayrıcalıklı estetik bir oluşum değil önemli bir söylemin, ideolojik ve tinsel bir olgununun parçası olarak iletişimsel bir rol üstlenmişlerdir. Bu iletişimsel rollerini de etkileyici görsel oluşumları kadar, yapıldıkları ortamların insanlarının kolayca algılayabileceği anlamsal dönüştürümleriyle belirginleşen sembolik öğeler aracılığıyla ortaya koymuşlardır.
Semboller de binlerce yıl içinde çok çeşitlenerek önemli görsel niteliklere bürünerek değişik söylemlerin odağı olmuştur. Bu söylemler tinsel ve nesnel, ideolojik ve ekonomik, materyal ve spirituel oluşumların odağına yerleşerek önemli açılımlara kaynak teşkil etmiş ve önemli birer iletişim elemanına dönüşmüştür. Yaşamsal olgulardan yola çıkarak oluşturulan semboller zaman içinde en üst düzeyde tinsel bir kimliğe bürünerek önemli söylemlere kaynak teşkil etmiştir. Böyle sembollerden biri hiç şüphesiz geyik sembolizminde kendisini göstermektedir. Hemen hemen farklı türlerle de olsa belirli bir evrensel kimlik taşıyan geyik sembolizminin en etkin olduğu ortamlardan biri de Avrasya kültür kontekstidir.
Burada artık önemli bir sanat eseri olarak değerlendirdiğimiz bir nesneyi ele almakla, Avrasya'nın sonsuz kültürel ortamına bir bağ kurmak mümkün olacaktır. Bu nesne bize söylemin beslendiği kaynakları olduğu kadar bir sanat eserinin okunduğu takdirde taşıdığı iletişim gücünün büyüklüğünü de gösterecektir. Fakat bu obje bize sadece madden var olanlarla değil maddi olanı aşan manevi ortamlara yönelik söylemlerin de bir nesnenin yaratılmasında ne kadar önemli olduğunu bize belgelemektedir. Esasında, ele alacağımız nesne yapıldığı süreçte muhtemelen yaşayan gözlerin görmesi ve ifade ettiği şeyleri anlaması için değil de, manevi boyutta işlev görmesi için yapılmıştır. Çünkü bu ilginç sanatsal ürünün ele geçtiği buluntu yeri bir mezardır
Çok tanınmış bir sanat eseri olan bu Antik Çağ ürünü olan arkeolojik obje 1864 tarihinde Don-Dnieper Stepleri Bölgesi'nde Novocherkassk yakınlarında yer alan Khokhlach Kurganı'nda bulunmuştur. Kabul gören tarihlemelere göre M.S. I. Yüzyılda yapılmış olmalıdır. Bu yüzyıl içinde bu bölgelerde hakim olan Sarmatlara ait olduğuna inanaılmaktadır. Bu muhteşem eserin yapımında ana malzeme olan altın ile birlikte lal, cam, turkuaz, ametist ve inci kullanılmıştır. Bu tacın yanı sıra hepsi alından yapılmış, geyik saplı küçük bir tas, bir tork, iki bileyzik, keçi tasvirli kapaklı bir koku kabı da bulunmuştur. Tac 61 cm uzunluk ve 15 cm ene sahiptir. Ele geçtiğinde çok tahrip olmuş durumda olan tac onarılarak şimdiki şekline getirilmiştir.
Mevcut şekliyle iki bölüm üzerinde yer alan semboller arasında hemen ilk dikat çeken tacın ana gövdesi üzerindeki ametisten oyularak taca rapt edilmiş kadın tasviridir. Bu tasvirin yer aldığı ana bölümde ayrıca tacın gövdesine aplik olarak kullanılmış kıymetli taşlar yer alırken tacın üst kenarında amna gövdeye tutturulmuş ağaç, kuş, geyik ve keçi tasvirleri yer almaktadır. Ayrıca tacın ana gövdesinde de yırtıcı kuş tasviri bulunmaktadır.
Tac karmaşık bir semboler oluşumuna ve doğal olarak da karmaşık bir sembolik dile sahiptir . Tacın ritualistik özelliği belirli olup, belirli bir tarihsel sürecin tinsel kimliğiyle bütünleşerek yansıyan bir dizi sembolle gerçek ifadesini bulmaktadır. Bu sembollerin sayısı belirli olup hepsi Avrasya Kültür ortamının genel konteksti içinde çok bilinen sembollerdir. Bunların başında da hiç şüphesis geyik sembolü gelmektedir. Bu sembolü bir çok farklı hayvan sembolü takip etmektedir.
İnsanlık tarihinin en önemli ve yaygın olarak rastlanan sembollerinden biri olan geyik sembolizmi kökleri çok erken süreçlere kadar giden bir geçmişe sahiptir. Geyik sembolizmi evrensel bir niteliğe de haizdir. Dünyanın hemen hemen her bölgesinde geyik sembollerine rastlamak mümkündür. Özellikle Avrasya kültür aleminde çok farklı bir yayılım ve açılıma sahip olan geyik doğal olarak Türk Dünyasında da önemli bir rol üstlenmiştir. Bu ortamda geyiğin üstlenmiş olduğu tinsel kimlik ve sembolik işlevi algılayabilmek için esasında Avrasya Kültür Dünyası'nı genel sembolik dilini ne görsel iletişim özelliklerini de bilmek gerekir. Bu dünya da ucsuz bucaksız bir kültür okyanusudur.
Bu sembollerin açılımlarında da, içinde yer aldığı Avrasya Dünyası'nınkilerde de esasında benzer veya bir birini bütünleyen manevi bir alemin yansımalarını ortaya konmaktadır. Fakat bu dünya içinde hayvanların ve hatta aynı hayvan türünün alt gruplarının bile dikkatle gözlemlenerek , farklı bir biçimde tinsel kimliklere büründürüldükleri de gözlenen bir gerçektir. Bu sebeble de geyiksembolleri de kavramsal olarak taşıdığı bütüncül anlamlara karşın farklı türleri için farklı bazı sembolik kimliklere de bürünerek karşımıza çıkabilmektedir. Bu noktada benzer bazı anlamlara bağlansa da dağ keçisi veya sığın sembolleriyle geyik sembollerinin bir birine karıştırılmaması gerekmektedir. Her iki hayvan sembolü çok yakın gibi görünse de esasında farklı işlevlere haiz kılınmış bulunmaktadır.
Geyik özellikle Üst Paleolitik süreçlerden itibaren erken insan topluluklarının önemli bir av hayvanı olduğu kadar dini ve sembolik özellikleriyle de önemli bir ilgi kaynağı oluşturmuştur. Bu süreçten itibaren de mağara ve kaya resimlerinde çok sıklıkla yer almaya başlamıştır. Orta Asya ve Sibirya'da özellikle Neolitik ve Eneolitik süreçler itibariyle geyik tasvirlerinin önemli bir ilgi kaynağı olduğu görülmektedir. Hatta Şişkino'da görülen örnekler itibariyle çok daha erken süreçler söz konusudur. Bu sahnelerde kartal gibi yırtıcı kuşlarla olduğu kadar Güneş sembolleriyle birlikte ele alınması geyik sembollerine göksel bir kimlik katarken, bazı örneklerde dans eden insan figürleriyle kaynaştırılmış olması geyik sembolü için ayinsel bir önemi de vurgulamaktadır.
Kadın tasviri ve geyik sembolünü bir birine bağlayan önemli bir anlamsak bağ vardır. Bu iki sembolün ilişkisini gösteren bir çok örneğe rastlamak mümkündür. Fakat bunların bilinen en eski ve en ilginç örneklerinden biri Finlandiya'daki bir kaya resminden gelmektedir.
Doğu Finlandiya'da Yövesi ( Üövesi ) Gölü üstünde, Astuvansalmi'de bulunan geniş boyutlu bir kaya resminde geyiklerin bir elinde yay tutan bir kadın ve boynuzlu başlıklar giyen iki adam figürüyle birlikte betimlenmiş olması gerçekten çok dikkat çekicidir. Burada Avrasya Kültür konteksti kadar Antik Çağ Mitolojisi için de önemli bir Tanrıça'nın bilinebilen ilk tasvirlerinden birisiyle karşılaşılmaktadır. Avrasya Dünyası için önemli olan Tanrıça ister yerel kimliğiyle isterse de diğer bir kimlikte karşımızda durmaktaysa da, genel niteliğiyle aynı kimliğe haiz tek bir tanrıça kavramınına bağlanmaktadır. Bu da tacın üzerindeki kadın tasvrinin kimliğini ve söylemini netleştirmektedir.
Finli araştırmacılar bu figürü kendi mitolojilerinden kaynak alan bir şekilde Tellervo olarak adlandırırlar. Yani Fin mitolojisinin en önemli Tanrıçaları'ndan birisi söz konusudur. Tellervo bir Orman Tanrıçası olmasına rağmen, özünde Hayvanlar ile ilişkili bir durum sergilemesi nedeniyle dikkat çekmektedir. Ama bu figür çok geniş açılımlara da sahiptir.
Bu ilginç figürün Klasik Mitolojideki şekliyle Artemis veya Diana ile özdeşen özellikleri de gözden kaçmamaktadır. Yay ve oklarıyla olduğu kadar geyikle de bütünleşen bu tanrıçanın Ay kültleriyle ilişkisi de bilinen bir gerçektir. Boynuzlu adamların ise bir tür din adamı kimliğine haiz olarak ele alındıkları da çok daha erken süreçlerden beri ortaya konmuş olan örneklerin ışığında belli olmaktadır. Geyik sembolünün bir tür tanrıça ve din adamları kadar ayinsel işleviyle birlikte Güneş ile ilişkilendirilmiş olduğu bu ve diğer örnekler ışığında netlijk kazanmış bulunmaktadır.
Orta Asya'nın arkeolojik kronolojisi içinde bu tip tasvirler Tagar ve Karasuk Kültürleri süreci ve daha sonraki süreçlerde de kaya üstü resimler olarak mevcudiyetini sürdürmüştür. Özellikle Okunev veya Okunevo olarak adlandırılan kültürün yaratıları içinde çok önemli ve değişik bir tarzda ortaya konan geyik tasvirlerinin üstünde yer aldığı dikili taşlar geleneği Orta Asya için farklı bir sürecin de başlangıcını işaretlemektedir. Bu tip dikili taşlar dikme geleneğinin daha sonraki süreçler itibariyle ' Geyik Taşı ' olarak bilinen dikili taşlarla sürdürüldüğü görülmektedir.
İster Okunev Kültürü isterse de daha sonraki süreçlere ait dikili taşlar üzerinde geyik tasvirleri önemli bir yekün tutmaktadır. Bu süreçlerden itibaren geyik tasvirleri sadece dikili taşlar veya kaya resimlerinde değil bir çok metal, ahşab, deri ve kumaş objeye uygulanmış olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu objeler üzerinde geyik sembolleri yanında Hayat Ağacı tasviriyle birlikte kuşların ve dağ keçilerinin yer alması geyik ile ilişkili ikonografik oluşumun ne kadar geniş bir açılımı oduğunu göstermektedir. Özellikle bu süreçlerde şekillenen ve daha sonraki süreçlerde çoğalarak devam eden yırtıcı hayvanlarla döğüşen geyik tasvirleri yanında Geyik Avı Sahneleri hayli dikkat çekicidir.
Bu tasvirler dışında değişik biçimlerde betimlenmiş olan geyik boynuzlu başlıklar giymiş kişilerin tasvir edilmesi yanında değişik objeler üzerinde yer alan veya takı olarak oluşturulmuş bulunan geyik boynuzu tasvir veya sembolleri kaya resimlerinin ışığında gerçeğini bulmaktadır. Bu kaya resimleri üzerindeki figürler daha çok dini işleve haiz kişiler olup, bu tip objelerin de dini oluşumlara haiz olduğu gerçeğini pekiştirmektedirler. Bu buluntular ışığında bu tip geyik ve geyik boynuzu tasvirlerinin aşkın rolünü ve tinsel gücünü tespit etmek mümkün olmaktadır.
Hayat Ağacı tasviri özellikle anlam bütünlüğünde önemli yankılanmalar yaparken, daha önce de bilirttiğimiz Tanrıça kavramıyla da bütünleştirilerek önemli bir dönüşüm kaynağı olarak bazı taçlar ve değişik objeler üzerinde ortaya konmuştur. Tanrıça kavramının sembol olarak hem ağaç hem de geyik ile yakın bir ilişkisi olduğu hem ikonografik hem de tarihi olduğu kadar sözel veriler ışığında netlikle belirlenebilmektedir. Esasında genel bir kavram olarak geleneksel Avrasya Dünyası'nda geyiğin boynuzları ile Hayat Ağacı arasında sembolik bir bağ kurulması durumu bir çok farklı kültür için de geçerlidir. Geyiğin yıllık boynuzlarını değiştirme olgusu da yeniden şekillenen yenilenmeler ve Yeniden Doğma veya Ölümsüzlük sembolüne dönüşmüş bulunmaktadır. Bu noktada Tanrıça net bir biçimde taçın üstündeki kadın tasviriyle de örtüşmektedir. Bu kadın tasviri esasında Tanrıça Kültü'nün bir uzantısı olarak tacın üstünde yerini almıştır. Bazı araştırmacıların inancının aksine, bu taç üzerindeki kadın betimlemesi muhtemelen bir rahiba olan mezarda yatan kişiyi değil de onun bağlı bulunduğu Tanrıça'yı temsil etmektedir.
Avrasya Tinsel oluşumu içinde geyik Güneş ile çok erken süreçlerden itibaren bağıntılı kılınmıştır. Esasında Güneş sembolünün bizzat kendisi de Hayat Ağacı ile bağıntılı olup, Ölüm, Ölüm Ötesi ve Yeniden Doğma kavramlarıyla bütünleşmiş olduğu için, geyik sembolünün de böyle bir işlevi olduğu bellidir. Esasında çok erken süreçlerden itibaren Sibirya toplumlarında geyiğin yaşayan yer ile bütünleştirilmiş olması olgusu ilginçtir. Özellikle Şamanik Dünya görüşünde yeryüzü üstünde yer alan otlar da geyiğin postudur. Fakat geyik tek bir varlık olarak değil, özellikle dişi ve erkek geyik olarak bir çift olarak ortaya konulmakta ve hatta değişik geyik türleriyle farklı açılımlar yapmaktadır. Tabiki dağ keçileri de bu noktada ilginç bir bağlantı sergilemektedir. Esasında yer yüzü kavramıyla birlikte geyik yer altı ile de ilişkiye girmektedir. Burada bir süreklilikten çok geçici bir süre yer altında kalma kavramı söz konusudur.
Esasında, Avrasya Dünyası için önemli bir gösterge olarak İskandinav Mitolojisi'nden yansıyan bir bilgi çok dikkat çekicidir. İskandinav Mitolojisi'nde Hayat Ağacı'nı temsil eden Yggdrasil veya diğer bir deyişle Laeradr yanında dört geyik vardır. Bu dört sayısı Dört Ana Yönü temsil eden bir olgudur. İskandinav inanışına göre bu ağac esasında Meşe'dir. Ayrıca anlamı Meşe Boynuz veya Meşe Boynuz Ucu olan geyik Eiktyrnir ile Keçi Heidrun Hıristiyan öncesi İskandinav inanışında savaşta ölen, seçkin savaşçıların gittiği Baş tanrı ve Savaş tanrısı olan Odin'in yönetimindeki Valhalla'daki ölümsüz, ulu Meşe Ağacı'nın yapraklarını yemektedirler. Ölümsüz ağacın yapraklarını yiyen bu iki hayvan yine ölümsüzlük kaynağı olan süt ve su vermektedirler. Yani doğa içinde önemli bir dönüştürüm yapmaktadırlar.
Kuşlar da Avrasya Kültür ortamının değişmez sembollerindendir. Ağaç ile ilişkili olarak betimlenen küçük kuşlar tekrar doğmayı bekleyen insan ruhları ile ilişkilidir. Buna karşın yırtıcı kuşlar daha çok göğün yüksek katlarını ve hatta kartalın kimliğinde bizzat göğün kapısını temsil eden bir semboldür. Kartal özellikle Temmuz Ayı'nın ortalarında gece yarısı göğün tepesine gelen Kartal Takımyıldıı ile de özdeşerek, dönüşümleri ve değşimleri temsilcisi Aydınlığın Karanlığa zaferini belgeleyen günlerin işaretidir. Bu nedenle önemli bir değişim ve dönüşüm sembolü olarak dikkat çekmekte ve maddi alem ile manevi alame arasında önemli bir gösterge olarak durmaktadır. Esasında şamanlar ve din adamları ile yakın ilişkisi olan bir imgedir. Aynı zamanda hakimiyet de belirtmektedir.
Tacın üzerindeki betimleme ışığında İskandinavya'dan Karadeniz Kıyıları'na ve tüm Avrasya Stepleri üstünde aynı ortak sembolleri ve bu sembollerin ifade ettiği tinsel gücü yansıtan nasıl bir ortak söylemin bulunduğunu anlamak mümkün olmaktadır. Bu durum, konuşulan diller ne kadar farklı da olsa belirli Kültür Alanları'nda belirli ortak bir söylemin ve doğal olarak da ortak bir görsel iletişim dilinin mevcut olduğunu bize göstermektedir.
Ulu ağaç evrenin merkezini temsil ederken dibindeki kaynak da tüm pınarlar ve akar suların kaynağıdır.Keçi Heidrun savaşta ölmüş savaşçılar için ölümsüzlük sütünü verirken, geyiğin boynuzlarından ölümsüzlük pınarı Hvergelmir'e sular damlamaktadır. Bu durum gerçekten geyik ve keçi sembolizminin Avrasya'sındaki anlamı için de önemli bir işaretir. Bu mitolojik tanımlar bir çok ikonografik tema için de önemli bir açılım sağlamaktadır. Keçi ve geyik için ölümsüzlük ile bağlarını pekiştiren önemli bir sembolik anlama da işaret etmektedirler. Kelt mitolojisinde de geyik ile özdeşen Cernunos'un da ölüm ve yeniden doğma ile ilişkisi açıktır.Slav Mitolojisi'ndede geyiğin ölenlerin ruhlarını taşıması olgusu ortadadır.
Esasında Hayat Ağacı olarak ifade edilen ağaç da Evren Ağacı'dır. Maddi ve manevi alemlerin, geçmişle geleceğin , yaşamla ölümün arasında durmaktadır.Geyik de başlı başına bir sembol olarak boynuzlarıyla görünüm ve anlam olarak örtüşen bu ağacı taşıyan dünyanın ve tabiki bu dünya ile özdeşen Tanrıça'nın simgesidir. Tac üzerinde ikisinin birlikte yer alması bu nedenle raslantısal değildir.
Bu noktada özellikle Sibirya'nın Paleosibiryalı toplumlarından olan Ketler'in mitolojisinden yansıyan bilgiler önemli bir gösterge niteliğine haizdir. Dişi Ren Geyiği Kadukş aynı zamanda Eşselboan yani ' Tanrısal/Göksel Geyik Kadın ' olarak tanımlanır. Ket dilinde Eş sözcüğü aynen Türkçe'deki gibi Gök ve Tanrı anlamına gelen Tengri sözcüğüne benzer bir anlama haizdir. Bu şekliyle Göksel Geyik Kadın, Ket Şamanizmi'nin 4. aşaması ve üst derecelerinden Göksel Aşama'yı temsil etmektedir. Bu aşamaya ulaşmış olan şamanların demir başlıklarına sembolik geyik boynuzu sembolleri konarak, elbiselerine de geyik postu veya geyik kuyruğu aşamasını belirtmek için iliştirilirdi.
Göksel Geyik Kadın, Ket inanışlarına göre 7. kat gökte oturan ve bütün tanrısal güçlerin başı olan Gök/Tanrı Eş' in kızıdır. Bu nedenle de Gök/Tanrı'nın Kızı anlamına gelen Eştehun olarak da adlandırılmaktadır. Tanrıça, Toprağın Oğlu Büyük Demirci Bannrehip'in eşidir. Bir tartışmadan sonra 2. kat gökte bulunan kocasını terk ederek, içlerinde bulunduğu Yedi Geyik'ten biri olarak bu takım yıldıza dönüşmüştür. Bu takım yıldıza dönüşme kavramı da esasında sembolün astronomik rolünü ve aynı zamanda da yer altı dünyasına gidip dönme olgusuna açıklık getirmektedir. Bu durumuyla yer altı dünyasına gidip tekrar göğe dönen bu takım yıldız takvimsel bir işlev de kazanmaktadır. Kısacası bu gibi kavramlar ışığında bu sembolün takvimsel özellikleri dışında astronomik ve astrolojik bir işlevi olduğunu da anlayabilmekteyiz.
Bir çok Sibirya toplumunda Dünya'nın anası olan geyik, Büyük Ayı takım yıldızı ile de ilişkili kılınmıştır. Geceleri ölüler ülkesine iner. Sabahları tekrar geri döner. Gök Gürültüsü Tanrısı da onu avlamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda kötü değişik güçleri temsil eden yırtıcı bir hayvan da onu yakalamak için peşindedir.
Geyik doğal olgularla da ilişkili olarak ele alınmıştır. Moğol inanışlarından yansıyan biçimiyle, Kuzey-Doğu Rüzgarının Ruhu ile de ilişkilidir. Kuzey-Doğu da Orta Asya, Sibirya ve Avrasya için Yeniden Doğma ile ilişkisi bulunan bir yöndür. Kuzey-doğu genel özellikleri itibariyle yılın yaz süreci ve uzun günler döneminde Güneş' in doğduğu yöndür. Aydınlık Dönemi ve Canlanmayı temsil eder.
Altay İlahileri'nde Kam'ın bindiği hayvan olarak ifade edilen geyik gök ve yer arasında bir aracıdır. Kamın yardımcısıdır. Bu özelliğini daha sonraki süreçlerde Anadolu'da özellikle Bektaşi çevrelerinde de korumuştur.
Özellikle geyiğin bir avcıyı kendi dağına sürüklemesini temasını işleyen bir Anadolu türküsünde de görüldüğü gibi geyik kültürel belleğimizde mevcudiyetini sürdürmektedir. Bu türküde ifade edilen dağ da ölüm ötesi ve yeniden doğma kavramlarıyla özdeşen ve bir çok Avrasya inanç öğesi gibi, Türk Destanlarında da karşılığını bulan sonun ve başlangıcın temsilcisi olan kutsal dağdır. Bu dağ Etnik kimliği ifade eden Ruhu'nun sembolü olurken, bu dağ ve onun üstünde bulunan Evren Ağacı da Kültür'ün ve Kültür Kimliği'nin ölümsüzlüğünü betimlemektedir. Geyik bu dağ ve üstündeki ağaç ile bütünleşen rolü Avrasya Dünyası ile bağıntılı değişik toplumların kültürel belleklerinde de aynı işlevle yer almış bulunmaktadır. Avrasya kültürel ortamının bir ürünü olduğu anlaşılan geyik Avrasya Kültür Dünyası'nın en önemli sembollerinden birine dönüşmüş bulunmaktadır. Geyik böylece Kore ve Japonya'dan Orta ve Kuzey Avrupa'ya kadar çok ufak bölgesel farklılıklarla, ana söylemini korumakta ve bir çok topluluk içinde temel bir sembol oluşturarak önemli iletişimsel işleve haiz bulunmaktadır.
Geyik, Avrasya Kültür ortamında görülebildiği gibi geniş bir coğrafya içinde benzer bir sembolik işleve haiz olarak binlerce yıllık bir tinsel birikimin sonucunda ortaya konmuş ilginç bir sembolik işleve haiz olmuştur. Çok geniş bir coğrafyaya dağılmış olsa da esasında Avrasya Kültür bütünlüğünde doğduğu ve bu ortamdan beslendiği aşikar olan bir semboldür. İletişimsel niteliği de maddi ve manevi alemde önemli işlevler taşıyarak karşımızda durmaktadır.
Bu tacın iletişimsel niteliği ve doğal olarak da söyleminin içeriği de Avrasya Dünyası’ndaki sembollerin yeri ve iletişimsel işlevi de, bir çok benzeri öğe gibi, bu geniş coğrafya ve binlerce yıllık birikimin karşılaştırmalı çözümlenmesine dayalı kültürel bir tümleme içinde oluşan verilerin incelenmesiyle aydınlanmaktadır.
Fakat bu noktada ilginç olan söylemin yaşayan aleme değil de bambaşka bir boyuta yönelik olarak kurgulanmış olmasıdır. Geleneksel ve eski topluluklarda objelerin iletişimseliği sadece tek boyutlu değil, çok farklı açılımlarla kendisini göstermekte ve aşkın olanı da hedeflemektedir. Aşkın olan da madde boyutu ötesinde iletişim kurulacak bir oluşumu temsil ederek iletişimsel bir işleve haiz kılınmış bulunmaktadır. Çünkü bu taç gibi örnekler herkezin görmesi için değil, bilakis maddi alemdekilerin görmemesi için üretilmiş olup, mezardaki kadının ölümünden sonraki alemdekilerin görmesi için yapılmış ve özel cenaze törenlerinin bir parçası olarak mezara konmuştur. Ana söylemin hedefi de varolanın değil, var olanın ötesindeki aşkın ortamda anlaşılacak bir söyleme yöneliktir.
KAYNAKÇA:
Alekseenko, E. A.: “Categories of the Ket Shamans”, Dioszegi, V. 1978, s. 255-267.
Andersson, J. G.: '' Hunting Magic In The Animal Style ''. BMEEA 4, 1932, s. 221-317.
Ann, M: Goddesses In World Mythology. Santa Barbara, 1993,
Beksaç, E.: ''Türk Dünyasında Geyik Sembolizmi '', Türk Dünyası Araştırmaları, 129, Aralık 2000
s. 191–209,
'‘ Demir çağı Ve Büyük Göçler Devri Sanatında Dinsel VE Sosyal Sembolizm ‘, Sanat
Ve İnanç, İstanbul 2004, s. 225–239,
'' Trak sembolizmi Üzerine Düşünceler '', Ozan Ağacı, Edirne, 7–47, 2005, s.8–11,
'‘ Atlı Ağaç Ve Kadın ‘; Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Sanatı Ve Kültürü. Prof.
Nejat Diyarbekirliye Armağan. İstanbul, 2006, s. 63–99,
Beksaç , E. - Nurengin Beksaç, Ş.: '' Kayaların Hanımı, Doğanın Anası Yaşlı Kadının Küçük Tası '',
Sanatta- Anadolu Asya İlişkileri, Beyhan Karamağaralı ‘ya Armağan, Ankara, 2006, s.
51–67,
Bogucki,P.- Crabtree, P.J.: Ancient Europe. Encyclopedia Of Barbarian World.. New York, 2004,
Bradley, R.: Image And Audience. Rethinking Prehistoric Art. Oxford, 2009,
Brentjes, B.: '' Animal Style And Shamanism'', Davis-Kimball, J. et al., Kurgans, Ritual, Sites And
Settletments, Eurasia Bronze And Iron Age, Oxford, 2000, s. 259-269,
Brezezinski, R.-Mielczarek, M.: The Sarmatians. Oxford, 2002,
Clottes, J.: ' Paleolithic Art and Religion ', Hinnells, J.R., 2007, s. 7-46,
Collis, J. : The European Iron Age. London, 1984,
Cunliffe,B. : The Oxford Illustrated Prehistory Of Europe. Oxford, 1994,
Davidson, E. H. R. E. : Lost Beliefs Of Northern Europe. London, 1993,
: Roles of the Northern Goddess. London, 1998,
: ' Ancient Europe ', Hinnells, J.R., 2007,s. 364-418,
Davis-Kimball, J. Martynov, A.: “Solar Rock Art and Cultures of Central Asia”, Singh, M, The Sun Symbol of Pover and Life, New York, tarihsiz, sayfa no yok.
Diakonova, V.P.: ' The Shaman Costume: Image And Myth', Seaman, G.-Day, J.S., 1994, s. 257-265,
Dioszegi, V., Hoppal, M.: Shamanism in Siberia, Budapest, 1978.
Drews, R.: Early Riders. London, 2004,
Drury, N.: Shamanism, Dorest, 1995.
Eliade, M.: Shamanism, Princeton, 1972.
Hermitage Museum Mir Kochevnikov. St. Peterburg, 2013,
Frassetto, M.: Encyclopedia Of Barbarian Europe. Santa Barbara, 2003,
Gouguev, V. K.: “Tombe d’Une Reine Sarmate”, Dossiers d’Archeologie, 194, 1994, s. 76-84.
Halifax, J.: Shamanic Voices, Harmondsworth, 1980.
Harner, M.: The Way of Shaman, New York, 1986.
Hinnells, J.R.: A Handbook Of Ancient Religions. Cambridge, 2007,
Hoppal, M.: “Folk Beliefs And Shamanism Among the Uralic Peoples”, Hajdu P. Ancient Cultures
of the Uralic Peoples, Budapest, 1976, s. 215-243.
Huure, M.: 9000Vuotta Suomen Esihistoria, Helsinki, 1979.
İnan, A.: Şamanizm, Ankara, 1972.
Jacobson, E.: The Stag With Bird-Headed Andler Tines: A Study in Image Transformation and
Meaning”, BMFEA, 56, 1985, s. 113-180,
The Deer Goddess Of Ancient Siberia. Leiden, 1993,
The Art Of The Scythians. Leiden, 1995,
Jettmar, K.: “The Karasuk Culture and its South-Eastern Affinities”, BSFE, 22. 1950, s. 83-126.
: “The Altai Before The Turks”, BMFE, 23, 1951, s. 135-223.
Kaposkina, S.I.: A Sarmatian Royal Burial at Novocherkassk ', Antiquity, September, 37-148, 1962
S.256-258,
Lahelma, A.: ' Between the Worlds: Rock Art, Landscapes and Shamanism in Subneolithic Finland ', Norwegian Archaeological Review, 38-1, 2005, s. 29-47,
Lindow, J.: Norse Mythology. Oxford, 2001,
Marazi, U.: La Grande Madre In Siberia E Asia Centrale, Napoli, 1989.
Martynov, A.I.: Arheologiya SSSR, Moskova, 1982.
'' '' : “The Solar Cult and the Tree of Life”, Arctic Anthropology, 25-2, 1988, s. 12-29.
Mirzoeff, N.: An Introduction To Visual Culture. London, 2009,
Mots, L.: The Faces Of The Goddess. Oxford, 1997,
Nasström, B.M.: “The Adornment of Earth”, Journal of Prehistoric Religion, X., s. 45-50.
Nurengin Beksaç, Ş. İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi. Edirne, 2011,
Paulson, I.: “Las Religiones De Los Pueblos Arctices”, Las Religiones Y Los Pueblos Sin
Tradicion Escrita, Madrid, 1982, s. 416-498.
Randsborg, K.: “The Coffin and the Sun: Demography and Ideology in Scandinavian Prehistory”,
Ata Archeologica, 55, 1986, s. 161-184.
Rice, T. T.: Ancient Arts of Central Asia, London, 1965.
Roux, C. P.: Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul, 1994.
Seaman, G.-Day, S.: Ancient Traditions. Niwot, 1994,
Shughnessy, E.L.: ' The Religion Of Ancient China ', Hinnells, J.R., s. 490-537,
Sher, C. A.: “L’Art Primitive de Siberie”, Dossiers d’Archeologie, 212, 1996, s. 12-19.
Shimkin, D.B.: “North Eurasian Cultural Process”, Arctic Anthropology, 25-2, 1988, s. 1-12.
Sulimirsky, T.: The Sarmatians. London, 1970,
Sarmati. DrevniiNaradov Yugo Rossii. Moskva, 2008,
Sokolova, Z. P.: “The Representation of a Female Spirit from the Kazym River”, Dioszegi, V., 1978, s. 491-501.
Taylor, T.: ' Thracians, Scythians and Dacians', Cunliffe, B., 1994, s. 373-411,
Todd, M.: ' Barbarian Europe ', Cunliffe, B., 1994, s. 447-483,