Hakimiyeti ele geçirmek için bolşevikler halkların hürriyete tabii yönelişlerini, pek ustaca kullanırlar: Onlara eşitlik, hatta kendi müstakil devletini kurma derecesinde kendini tayin hakkını vermeye söz verirler. Bu politika sadece Ruslarda değil, diğer halklar arasında da bolşevistik teşkilatların doğmasına sebep olur. Onların yardımıyla 1917 yılının Ekim'inde bolşevikler hakimiyeti ele geçirdiler. Bu yılın Kasım'ında "Rusya halklarının hukukları beyannamesi" kabul edildi. Orada, bolşeviklerin vaatleri az çok kanun şekline girdi. Kendini tayin hakkından Finliler ve Polonyalılar Beyaz Ordu yardımıyla çok çabuk fayda sağladılar, diğerlerinin böyle bir şansı olmadı.
Eşitlik ve kendini tayin hakkını tamamen unutup, 1918 yılının Ocak'mda bolşevikler Rus İmparatorluğunu ayakta tutmak işine girişirler. Hiçbir halka sormadan merkezi Rus metropolüne hakim olup, Rusya Federasyonunu kurdular. Ona otonom olarak, Kazak-Kırgızlar, Özbek,Türkmen ve Tacikler de dahil edilmişlerdi. 1922 yılında imparatorluğu daha da büyültüp SSCB diye kurma imkanı ortaya çıkınca, bu halklar müttefik cumhuriyetler olarak ayrıldı. 1936 yılında milletleri sınıflara (kalitelere) bölme işi tamamlandı. Birinci sınıf halk: Ruslar; ikinci sınıflar: İttifak cumhuriyetleri halkları; üçüncü sınıf: Otonom cumhuriyet halkları; ondan sonra - otonom ülke, okurg (bölge) halkları; beşinci sınıf: Devlet düzenine sahip olmayan halklar.
Bu düzen bolşeviklere diğer halkları Ruslaştırma politikasını hile yolu ile yürütmek için, kendine göre bir "esas" teşkil etmiştir. En önce ülke çapma dağılıp yaşayan halkların, özellikle de Tatarların asimile edilmesi gerekliydi. Bundan dolayı halkları memleketlerinde göçürmek, onları Ruslarla karıştırmak metodu da yaygın olarak kullanıldı. Dağılmış halkların kendi aralarında münasebet kurma ve yaşamını temin etme yolu olan millî-medenî muhtarlıkları bolşevikler tamamen yasakladılar. Bu durum halkları Ruslaştırma sürecini çok hızlandırdı.
Çeşitli milletlerin toprağının çok az bir bölümünde otonom cumhuriyetler kurmak, bir taraftan Rus olmayan milletlere devlet vermek, diğer taraftan da bu yerdeki zenginliği, bu halkın kendi eli ile yağmalamak, oradaki halkları çabukça karıştırmak ve asıl halkı azınlığa dönüştürmek halini aldı. Elbette ki, kendi eski ülkesinde azınlık olarak kalan halkı Ruslaştırmak çok kolaydır.
Rusların hafızasmda Altın Ordu için cevap vermeye mecbur bir halk olarak görünen Tatarlar, Rusya'da nüfus bakımından sadece Ruslardan geri kalsalar da bilhassa zor durumda bırakıldılar. Bilindiği gibi Tatarlar saf dilliklerinden ötürü Ruslara inandılar. Onların işlerini başarmak için çok güçlü Tatar-Başkurt tugayları da kurdular. Bu tugaylar İdil-Ural bölgesindeyken, bolşevikler, Tatar aydınlarının İdil-Ural devletini kurma idealine de önce müspet şekilde bakıyormuş gibi yaparlar. Fakat daha sonra devletlerin yerine millî cumhuriyetler kurma prensibi kabul edilir. Tatar Başkurt ittifak cumhuriyetini oluşturma hareketini de Lenin ve Stalin destekler gibi davranırlar. Fakat Tatar-Başkurt tugaylarını Orta Asya'ya savaşmaya gönderdikten sonra, bolşevikler, Kazan'ı ve onun yalcın çevresini Beyaz Çekler işgal etti bahanesi ile 1919 yılında Başkurt Otonom Cumhuriyetini kurarlar. Bundan sonra artık 1920 yılında, eski Tatar yerlerinin pek az bir kısmında Tataristan otonomisini kurmakla yetinirler. Buna Tatar da Başkurt da sessizce razı olsun ve Tatarlar ittifak statüsü istemesinler diye, Tataristan ve Başkurdistan'm Kazakistan ile kesişen sınırlarını ortadan kaldırırlar; ikisinin araşma Orenburg ülkesini kurarlar, yani maksat Tatar-Başkurdun dış sınırı olmasın.
Tatarlar Tataristan'a ittifak statüsünün verilmesini isteyerek birkaç defa KPSS Merkez Komitesine müracaat etseler de, "Tataristan'ın dış sınırları yok, size izin verirseniz başkaları da ister" diye kesin bir şekilde karşı çıkarlar.
Böylece, hayatın umumî olarak gelişmesi Tatarlara da tesir eder: Otonomluk şartlarında onlar da belirli derecede gelişme kaydederler; fakat bu gelişmenin hızı Rus ve ittifak cumhuriyetlerinin gelişme hızından çok geridir, halkın ilerleme hızı da çok düşer. Mesela, XX. asrm 20'li yıllarında SSCB'de İdil Tatarları dördüncü sıradayken, 1959 ve 1970 sayımlarında beşinci, 1980 yılında altıncı, 1989 yılında yedinci sırayı alırlar. Tatar mekteplerinin azalması Tatarların kendi dilinden vazgeçmesini arttırır. Tatarların Tatarca bilmeyenlerinin gelişme hızı Tatarın umumî gelişmesinden daha fazladır.
Otonomluk döneminde Tataristanda egemenlik tamamen bitmek üzere idi. Cumhuriyet kendi ekonomisinin tamamının sadece % 1.6'sına sahip, kalan 98.4 bölümü birlik ve Rusya bakanlarının mülkü olarak kabul edilirdi.
Totaliter yöneticilik yapmak SSCB'yi yavaş yavaş dilenci haline getirdi, sosyalist sistem yıkıldı. Cemiyeti yeniden inşa etme (Perestroika) başladı. Rus olmayan milletleri yok etme durduruldu, aksine, yok olmaya yüz tutan milletleri uyandırma, koruma, geliştirme problemlerini çözme işi yaygınlaştırıldı. Tatarların da kültürlerini, dilini korumak için bazı çareler aranmaya başlandı; fakat Rus'un büyük devlet şovenizmi henüz eski kuvvetinde kalır.
Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi