Kaynak : Kültür Bakanlığı, Tatar Halk Edebiyatı, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
Bir halkın tarihini başka bir halkın tarihine karıştırarak yazmak mümkün değildir.
Fakat bu, başka halkların tarihinden faydalanmamalıyız demek değildir, faydalanmalıyız, fakat tarihi doğru yazayım dersen araştırma esnasında kendi halkın da tarihî olarak merkezde durmalıdır. Bu, tarihi daha ziyade de eski tarihi ortaya koymanın esas metodudur.
Ben epey zamandır Tatar ve genellikle de Türklerin eski tarihleriyle meşgulüm ve bu problemlere dil malzemesi dolayısıyla giriyorum; çünkü birincisi, en eski devirden, şu veya bu kavmin sadece dil izleri korunmuştur; ikincisi de dilden başka malzeme, mesela arkeolojik buluntular burada yaşayan halkın etnik bünyesini belirleyemezler, bunun için dil malzemesinin bulunması mecburidir. Tatar Türklerinin en eski devirleri hakkında fikir yürütürken, sözler ve seslerle çalışmak durumu vardır. Bizim eski devirlere bizzat girip bakmayan ve buna da niyeti olmayan bazı tarihçiler, benim tarihî konulardaki söz-ses operasyonlarımı görürler ve bu daha ziyade dil hakkındadır, yani saf tarih hakkında değil demeye getirirler. Benim Doğu Avrupa'da MÖ VIII. asırda yaşamış Türkçe konuşan Akatsirler, Gelonlar, İşrkler, Argippeyler hakkındaki tahlillerimi, İdilUral'daki ilk Türk devleti olan Biarm hakkındaki fikirlerimi, dilci fikri bu, tarihçi "fikri değil diye şüphe altında bırakmaya gayret ediyorlar ve tarihte böyle dil malzemesiyle çalışmak olur mu diyerek de şaşırıyorlar. Bizim tarihçilerin böyle şaşırmaları eski tarihin neden alındığını bilmemekten kaynaklanmaktadır.
Onlar, halkların eski tarihini ancak tarihçiler yazmıştır sanıyorlar. Elbette hayır. Tuhaf olanı da şudur ki, Hint-Avrupa halklarının eski tarihi hakkında ilk fikirleri Hint-Avrupa linguistleri veya linguo-tarihçileri söylemiştir, bu kadarla da kalmaz, Türk ve diğer halkların eski tarihini de aynı HintAvrupa dil tarihçileri yazmaya başlamıştır: HintAvrupalıları büyüterek göstermek için, onların Türkleri ve diğerlerini aşağılaması gerekli olmuştur; bunlar Avrasya'nın pek çok kısmını eski HintAvrupa halklarının toprakları olarak ispat etmek için çok beklememişlerdir. İşte bu yolla çalışan HintAvrupa dil tarihçilerine, Hint-Avrupa arkeologları, etnografları ve kaynak tarihçileri de istekle katılmış, yardım etmişler ve dil delillerini ilave etmeye başlamışlardır. Böylece Hint-Avrupa halkları tarihini yüceltip diğerlerini de iskelet halinde bırakmak âdet olmuştur.
Bizim Türk tarihçileri de kendi eserlerini bu Hint-Avrupa tarihçilerinin fikrini anlamaya çalışıp onların fikirlerine yeni deliller bulma gayretiyle yazmışlardır. Onlar da Hint-Avrupa tarihçilerinin önünde, eski devirleri ilk araştıran dil tarihçilerinin bulunduğunu görmemişlerdir. Bunun için Tatar ve bazı Türk tarihçilerine eski tarihi dil delilleri yardımıyla yazmak tuhaf gelmektedir.
Türk ve diğer halkların eski tarihini, sadece Hint-Avrupa tarihçilerine dayanarak yazma gayreti, bu Hint-Avrupa halklarının tarihine kendi malzemenden pay çıkarmaktan ibaret bir şeydir.
Bizim eski tarih, eğer objektif olsun diyorsak, tamamen başka usullerle yazılmalıdır. Birincisi, Türk dili tarihi âlimleri veya dil operasyonlarını yapabilecek tarihçileri en eski Hint, Çin, Asur, Grek ve Roma kaynaklarını Hint-Avrupa dil tarihçileriyle münakaşaya girerek Türk dilleri gözlüğünden tahlil etmelidir. İkincisi, Türk tarihçileri, Türk dilcilerinin malzemesiyle teçhizatlanarak Hint-Avrupa tarihçileri ile tartışa tartışa Türklerin kendi tarihini ortaya çıkarmaya mecburlardır. Böyle yapılmazsa bizim tarih Hint-Avrupa halkları tarihinin ancak eteği olarak kalacaktır. Türk tarihçisi de Hint-Avrupa tarihçilerinin kendi fikri ise hiç olmayacaktır. Bunu elle tutulur bir misalle anlatayım.
Bizim İdil-Ural bölgesinde, eski kayıtlara göre, Kimmer (Gimmer) Skif, Sarmat adlı umumî isimlerle adlandırılan halklar yaşamıştır. Bunların dil izleri çeşitli şekilde korunmuştur. Bunu Hint Avrupa dilcileri veya dille çalışacak kapasitedeki tarihçileri araştırıp bu eski halkların Hint-Avrupalı olduğu neticesine ulaşmışlardır. Tarihçiler linguistlerin bu fikrine yeni arkeolojik, mitolojik, etnografik belgeler katmaya gayret etmişlerdir. Bizim TürkTatar tarihçileri işte bu tarihçilere uymuşlar ve buna göre İdil-Ural bölgesinden Türk Tatarların eski tarihi tamamen atılmıştır. Gerçeği ortaya koymak için bizim şimdi Hint-Avrupa linguistleriyle tartışmaya girerek Kimmer, Skif ve Sarmatların dil izlerini Türk dili yardımı ile tekrar gözden geçirmemiz gerekir. Bundan sonra Türk Tatar tarihçileri de Türk linguistlerinin neticelerine dayanmalı ve onlarla dayanışma halinde çalışmalıdır. Tabî ki Türk linguistlerinin malzemesi ve neticeleri ikna edeci olursa. Bu linguistik-tarihî araştırmalarını ben işte bu yeni metotla yapmaya çalıştım. Bu konkret tarıhî-linguistik araştırmalar diğer Tatar tarihçilerinin de dikkatini çekerse çok sevinirdim. Eğer onlar Tatar tarihini çıkarma yolunda, Hint-Avrupa dilcilerinin verdiği malzemeye ve neticelere dayanarak devam edeceğiz derlerse, bu da onların işi. Bilimde türlü metotların mücadelesi de tabii bir haldir.