top of page

Kirmen Dergisi, Yörük Türkmen Kültür Tanıtma ve Dayanışma Derneği yayınıdır.

  SAYI: 2

  NASİHAT

Yavuz Sultan Selim

"Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni
Yatma çakal gölgesinde, ko yesin aslan seni"

 

KARACAOĞLAN'DA GURBET

Prof. Dr. Ali TORUN 
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Türk Halk Şiirinin büyük ustası Karacaoğlan, Aşık Tarzı Türk Edebiyatının en güzel örneklerini oluşturmuş ve ardında Karacaoğlan geleneği bırakmış bir halk şairimizdir. Ancak birden fazla Karacaoğlan'dan bahsedilmesi, onun hakkındaki bilgilerin yer yer efsanelerle örülü olması bu önemli aşığımız hakkında kesin yargılara varmamızı güçleştirmektedir. 
 

Karacaoğlan'ın sözlü gelenek ve cönkler olmak üzere iki kaynağı vardır. 16. yüzyıl kaynaklarından Gelibolulu Mustafa Ali Efendi'nin "Meva'idü'n-Nefais fi Kava'idi'l-Mecalis" adlı eserinde Karacaoğlan'ın adı geçmektedir. 16. yüzyıla ait cönkte karacaoğlan tapşırmalı bir şiir bulunması, Karacaoğlan'ın izlerini 16. yüzyıla kadar götürmektedir. Aşık Ömer'in Şairnamesi'nde anılması bunu doğrulamaktadır. 
 

Yapılan en son tespitlere göre XVI - XVII. yüzyıllarda yaşayan üç Karacaoğlan vardır. Bildiğimiz kadarıyla bunlardan birisi Güneyli Karacaoğlan ki bu, "Elif"e vurgundur. İkinci Karacaoğlan ise "Balkan dilberine vurgun" ki o da Bulgar dağlarından fazlası ile eserlerinde bahseder. Üçüncü Karacaoğlan ise sarayda yaşayan "Saraylı Karacaoğlan"dır. Zamanla bunların eserleri birbirine karışmıştır. Ancak bizim bu şahsiyetleri; eserlerinde geçen yer adlarına, şahıslara, gurbet ve aşk tutkularına göre tespit etmemiz mümkündür. Bu üçünün de hayatları ve soyları hakkında detaylı bilgi fazla değildir. Hatta bunların hangisinin hangi asırda yaşadığı bile kesinlik kazanmamıştır.   
 

Ancak GÜneyli Karacaoğlan hakkında Freiburg Üniversitesi'nde, Klaus - Detlev Wanning tarafından "Der Dichter Karaca Oğlan" adlı bir doktora tezi yapılmıştır. Bu çalışma son dönemin en ciddi araştırmasıdır. XVII. yüzyıl saz şairlerinin şiirlerini içeren mecmualarda Karacaoğlan şiirlerinin de yer alması önemli bir delil sayılmakta ve bunun XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında yaşadığı sanılmaktadır. 
 

Güneyli (çukurovalı) Karacaoğlan hakkında çok sayıda rivayet vardır. Bu rivayetleri şöyle sıralamak mümkündür:

karacaoğlan, Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Barak TÜrkmenlerine göre ise Karacaoğlan, Barak Türkmenleri soyundandır. Kilisli Musabeyli Türkmenleri de kendilerinden olduğunu ileri sürerler.
 

Bir başka rivayete göre ise Karacaoğlan, Gökçeli'de doğmuş ve 1679 yılında ölmüştür. Bu görüşü destekleyen türkülerin varlığı ifade edilmişse de örnekleri tespit edilememiştir. 

Çukurova'da yaşayan Kocanoğlulları, bir sebeple Karacaoğlan'a kızmışlar ve onu öldürmek istemişlerdir. Bunu öğrenen Karacaoğlan, Van'a kaçmış ve şiirlerini burada söylemiştir. 


Bir başka söylentiye göre de Tarsus’ta Ashab-ı Kehf mağarasına girip bir daha çıkmamıştır.
 

Bütün söylentiler Karacaoğlan’ın Çukurovalı Türkmen boylarından birine mensup olduğunu doğrulamaktadır. Karacaoğlan bugünkü idari sınırlara göre Adana’da Kozan dağı civarında Bahçe ilçesinin Varsak köyünde doğmuştur. (Günay,1999: 195)


    Kazandığından neslimiz
    Anı Türkmen’dir aslımız
    Varsak’dır durak yerimiz
    Gurbette yar eyler bizi


Bu dörtlük de yukarıdaki düşünceyi desteklemektedir.

Güney illerimizde Karacaoğlan hakkında anlatılan bir başka rivayet daha vardır. Bu söylentiye göre Karacaoğlan’ın asıl adı Hasan’mış. Babası Kara İlyas’ın askere alınıp bir daha dönmemesi üzerine Hasan küçük yaşta öksüz kalmış. Varsak (Farsak) köyünden Osman Ağa sahip çıkmış. Osman Ağa Hasan’ı köyden bir kızla evlendirmek istemiş. Bu kızı istemeyen Karacaoğlan çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Aladağlarda bir tümen obasına yolu düşmüş. Obadaki herkes Karacaoğlan’ı çok sevmiş. Karacaoğlan obadaki Elif kıza âşık olmuş. Obabaşı Boran Bey sert bir adammış. Karacaoğlan sonunda sevgisini sineye çekip obadan ayrılmış.

Karaman iline geldiğinde Boran Bey’in obasıyla karşılaşmış. Elif de Karacaoğlan’ı gördüğüne sevinmiş. Karacaoğlan ve Elif kaçıp Tuğrul Bey’e sığınmışlar. Onun obasında yaşamaya başlamışlar. Fakat obadaki Köse Veli de Elif’e âşık olmuş ve bir gün Elif’i çadırda sıkıştırmış.

Elif kimseye bir şey söyleyememiş; ama durumu öğrenen Karacaoğlan obadan ayrılarak tekrar gurbet ellere çıkmış. Kalbi kırık yıllarca gurbet ellerde dolaşmış. Elif de bir daha çadırından çıkmamış.

Yıllarca gurbet ellerde gezen Karacaoğlan’a Çerçi, Elif’ten haber getirmiş. Karacaoğlan yurduna dönmüş ama geç kalmış. Vardığında Elif’in mezarıyla karşılaşmış. Rivayete göre Karacaoğlan’ı da Elif’in yanına gömmüşler, sazını da dut ağacına asmışlar. İlkbahar aylarında ikisinin mezarından bir ışığın yükseldiğine ve her esen rüzgarla da Karacaoğlan’ın sazının kendi kendine çaldığına inanılır.


    Bin on beşte beratcığım yazıldı
    Seksen beşte belkemiğim bozuldu
    Bin doksanda mezarcığım kazıldı 

Bu dizeler genel bir Yaşnâme mantığı taşımıyorsa  Karacaoğlan’ın 1015’te (1606) doğduğu ve 1090’da (1680) 75 yaşında öldüğü söylenebilir.

Karacaoğlan’ın şiirlerinin hepsinin derlendiğini söylemek mümkün değildir. Bu  boşluk, büyük ölçüde sayın hocamız Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından doldurulmuştur. Ancak  Halk dilindekiler, defterler ve cönklerden toplanan şiirlerin yanı sıra henüz kitaplara geçmemiş pek çok şiiri olduğu da bilinmektedir. Araştırmalar gösteriyor ki Karacaoğlan’a ait şiirlerin sayısı her geçen gün artmaktadır.


Karacaoğlan bugün çoğu unutulmuş yüzlerce âşığı etkilemiştir. Onlardan sonra gelen âşıklar, onların çizdiği güney tablolarına pek az yeni renk ilave edebilmişlerdir. Karacaoğlan’ın şiirleri, kendisinden sonra gelen âşıkları beslemiştir. O çığır açıcı bir sanatçıdır; âşıkların duygu ve düşüncelerine, tabiat ve insana bakışlarına, şiir dillerine biçim vermiştir. (Artun, 2001: 242)


Osmanlı topraklarını karış karış gezen Karacaoğlan gördüğü her güzelliği şiirleştirmiştir. Adeta güzeli ve güzelliği övmek için yaşamıştır.(Güzel, Torun, 2004: 267) Şiirlerindeki doğa gerçekleri yansıtır. Şiirlerinde çevresinde gördüğü menekşe, sümbül, yeşil dağlar, çiğdem, yayla çiçekleri vardır. Sevgililerini sunaya benzetir. Yavru balaban bakışlıdır, yayla çiçeği kokuşludur. Onunla buluşur, gönül alır verir. Gözleri yeri gelir kara, yeri gelir eladır. İdealize bir sevgili değil, çevresinde gördüğü güzeldir.(Artun, 2001: 243) Şiirlerindeki gerçekçiliğe güzel örneklerden birisi bu dörtlüktür:


    Aladır gözü de karadır kaşı
    Arasan bulunmaz menendi eşi
    Yaylanın karından ak beyaz döşü
    Tıkılıp üstüne ölesim geldi     

   
Göçebe Türkmen aşiretlerinin günlük hayatı Karacaoğlan’ın şiirine damgasını vurmuştur. Göçler, düğünler, yeme-içme, giyim-kuşam, halk kültürü ögeleri onun şiirinde izlenebilir. (Artun, 2001: 242)


Mizacı gereği gençliğinde uçarı bir hayat sürmüş ve yaşlılığı kolay kabullenememiştir. Bu nedenle son zamanlarda yazdığı sanılan şiirlerinde burukluk vardır.(Güzel, Torun, 2004: 267)


İçinde bulunduğu dönemle de yakından ilgilenen şairimiz, toplumsal sorunlara da uzak kalmamış, şiirlerinde bu konulara da yer vermiştir. İçinde yaşadığı XVII. yüzyıl toplumsal açıdan iyi bir dönem değildir. Osmanlı toplum düzeninin bozuk olduğu bu dönem şiirleri onun haksızlığa gelemeyen, halkı savunan adaleti isteyen bir şair olduğunun göstergesidir.
Karacaoğlan bir destanında şöyle der:

    Bu dünyada adam oğluyum dersin
    Helali haramı durmayıp yersin
    Yeme el malını er geç verirsin
    İğneden ipliğe sorulur bir gün

Karacaoğlan’ın en önemli özelliği içtenliği ve kıvrak söyleyişidir. Onun dili açık, yalın, çarpıcı, yerli öğelerle bezenmiş bir dildir. Söyleyişinde konuşma dilinin rahatlığı, özgün buluşları, ölçüyü ve kafiyeyi kullanmada ustalığı onu diğer âşıklardan ayırır.(Artun, 2001: 242)


Karacaoğlan’ın dili Güney Anadolu Toroslardaki Türkmenlerin dilidir. Yöresel bir dil kullanmıştır. Arı bir dil kullanan Karacaoğlan’da seyrek olarak yabancı tamlamaları ve kelimeleri görmekteyiz.
 

Koşma, destan ve varsağı nazım şekillerini kullanan Karacaoğlan 6+5=11’li veya 4+4=8’li hece kalıbını kullanmıştır. Şiirlerinde uyumlu bir ses örgüsü bulunmaktadır. Karacaoğlan şiirde ahengi
yakalamak için  yarım uyaklara ve rediflere
başvurmuştur.


Şiirlerinde aşk ve gurbet başta olmak üzere  tabiat, güzellik, ayrılık, göçebe yaşamı, yoksulluk temalarını işlemiştir. Karacaoğlan hayata son derece bağlıdır ve ölümü düşündüğünde adeta ürpermiştir. Bu nedenle Karacaoğlan’ın ölümle ilgili şiirlerinde lirizmin bütün özelliklerini görmek mümkündür.
        
    “Eşimle dostumla buluşamadım
    Var git ölüm tez zamanda yine gel”    
    “Şu dünyada üç nesneden korkarım    
    Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm”    

 

Karacaoğlan’da hayata bağlılık duygusunun işlendiği şiirlerinin yanı sıra gurbetin ele alındığı şiirlerin bolluğu da dikkati çekmektedir. Esasen Âşık Tarzı Türk edebiyatının aslî temalarından olan gurbeti ele almayan bir âşık düşünülemez. 


Karacaoğlan’ın şiirlerine baktığımızda gurbet temasının geniş yer tuttuğunu görmekteyiz. 


Gurbet,  Arapça bir kavram olup insanın doğup büyüdüğü topraklardan uzakta kalması,  yabancılık çekilen yer ; içinde hüzün, özlem ve umut barındıran hâl, sevilenden uzaklık, gariplik hissi gibi anlamlar taşır.  “Gurbet” kavramı Âşık tarzı Türk şiirinde geniş  yer tutmaktadır. Sıladan ayrı kalmanın verdiği burukluk hemen bütün saz şairlerinin dile getirdiği bir durumdur. Gurbet geçim sıkıntısı, askerlik, sevgiliyi arama gibi sebeplerle terk-i diyar etmek şeklinde ele alındığı gibi, âşıkları pişiren, görgü ve tecrübelerini artıran bir süreç olarak da düşünülmüştür.(Güzel, Torun, 2004: 268)

Gurbete Çıkış Sebebi:


Âşığımız Karacaoğlan’ın gurbete çıkma sebeplerini şiirlerinden hareketle belirlemek mümkündür. Şiirlerinden anladığımız kadarıyla Karacaoğlan’ın gurbete çıkmasında sevdiğine duyduğu güvenin sarsılmasının büyük payı olmuştur. Âşığımız çareyi kendini gurbet ellere atmakta bulmuştur. Çünkü gönlündeki yara ona gurbet elleri ilaç gibi göstermiş uzaklarda sevdiğinden ayrı daha mutlu olacağına inanmıştır. Sevdiğine de ağlamamasını, kendisini sevgilinin gurbete gönderdiğini, bu nedenle gülmesi gerektiğini şu mısralarla ifade etmiştir.

    Niçin böyle melil melil gezersin
    Şad u hurrem olup gül kömür gözlüm    
    Arzu eder gönlüm gurbet elleri
    İşte gidiyorum kal kömür gözlüm

    Kısmet olup ben bu ilden gidersem    
    Dostum çıkmış evlerinden beriye
    Top zülüfler tel görünür gözüme
    Esti seher yeli söküldü seller
    Gidiyorum kömür gözlüm ağlama
    Ağlamanın vakti geçti ne çare
    Kemend atıp yollarımı bağlama

Karacaoğlan sevdiğini başkalarının kollarında görmektense sılasını terk etmeyi yeğlemiştir. Sevdiğini görmek ona artık acı verecektir. Bir yandan da onu özleyeceğini bilmektedir. Sılada bu acıyla daha fazla durmak istememektedir. Âşığımıza artık yediği her lokma bile acı gelecektir. Artık kendisinin tadı tuzu kalmamıştır. 

    Giderim gayrı artık görmem 
    Yüzün görmesem duramam
    Seni yâdlara veremem 
    Ağı katmam ben aşıma

 

Güzel sevmenin ne kadar zor olduğunu anlayan Karacaoğlan, sevdiğine bir bülbül gibi inler; fakat isteğine kavuşamayınca çareyi yollara düşmekte bulur.

    Karacaoğlan düşse yola
    Bülbül figan eder güle
    Güzel sevmek bir sarp kale
    Ya alınır ya alınmaz

Âşığımızın sılasında bir dikili taşının, hatta ardından gözyaşı dökecek bir yakının bile olmaması onun gurbete çıkışını kolaylaştırmıştır. O da gurbet elleri daha cazip görmüş ve sılasını terk etmiştir.


    Arab atım mı var benim eğlenem
    Kırmızı çubuklu bağlarım mı var
    Geriden açıp ağlarım mı var
    Sılam seni terk edeyim bir zaman

    Karacaoğlan eydür dillere destan
    Tımarsız olur mu bağ ile bostan
    Vatan diken olmuş ya da el gülistan    
    Sılam seni terk edeyim bir zaman

Ayrıca âşığımız çoğu zaman derdini kimsenin anlamamasından şikayetçi olmuştur. Sılasında onu dinleyip derdine çare olacak kimsenin olmaması da onu yollara atmıştır.

    Nideyim hey ağalar nideyim
    Şikâyet halımı kime arz edeyim
    Başım alıp şu yerden gideyim
    Sevdiğim düşerse peşime benim

    Karacaoğlan der gezelim yurtları
    Söyleyelim başa gelen dertleri
    Sevmeseydim senin gibi serdleri
    Ah neyleyeyim çıktım başa yar değil  

 

Karacaoğlan’ın gurbete çıkmasının bir sebebi olarak da kendisine verdiği sözü kabul etmek mümkündür.
    
    Karacaoğlan der de ya ben nederim
    İkrar verdim ikrarımı güderim
    Sabah bir gün bunda kalmaz giderim    
    Gel gitme der gibi gibi

Kendisine değer verilmemesi de bu sebeplerden birisidir.


    Koyuverin gitsin sefil baykuşu
    Durmuyor akıyor gözümün yaşı
    Kadir kıymet bilmez imiş her kişi
    Kadirli kıymetli ile gidelim

Sevdiğini kaybeden ve sılasından vazgeçen âşığımızı bu dörtlüklerle anlamak mümkündür.

    Karacaoğlan döne döne
    Gezer dağlar yana yana
    Yitirdim yârim bir suna
    Sana geldim bir suna

    Sunayı da deli gönül sunayı
    Ben yoluna terk eyledim sılayı
    Armağan gönderdim telli turnayı
    İner gider bir gözleri sürmeli

 

Aşk insana ne yaptığını bildirmez. Âşığımız da ne yaptığını bilmemektedir. Kendisini Mecnun’a benzetmektedir. Ferhat ve Mecnun da sevdiklerine kavuşamadıkları için kendilerini yollara atmışlardır. Karacaoğlan da tıpkı Ferhat ve Mecnun gibi aşkı için kendini dağlara vurmuştur. Karacaoğlan’a göre aşk bir hançerdir ve bu hançer her defasında onu kalbinden yaralamaktadır.

    Aşk değil mi beni derde düşüren
    Ferhat gibi yüce dağlar aşırtan
    Bizi böyle yardan ayrı düşürten
    Ahu mudur, engel midir, el midir?
       
Karacaoğlan’ın gurbete gitmesindeki bir başka neden de canını bile esirgemeden vermeyi kabul ettiği sevdiğinin kendisinden vazgeçtiğini zannetmesidir.

    Karacaoğlan der ki severim candan
    Can esirgemezdim cananım senden
    İşittim sevdiğim vazgeçmiş benden
    Giderim gurbete daha nem kaldı

Ayrıca Karacaoğlan’ın gurbete çıkmasının bir diğer sebebi olarak da dostundan gördüğü ihaneti sayabiliriz.

    Dost elinden bir bade içtim
    Gurbetlere andan düştüm
    Gurbet elde çok eğlettim
    Nazlı yârim ağlat beni
    

Kirmen Dergisi, Osmaniye Yörükleri, Türkmen, Tuvart.com

KARACAOĞLAN'DA GURBET (Devam)

Geride Kalanlara Vasiyet:
    
Bütün bu açıklamaya çalıştıklarımız Âşık Karacaoğlan’ın gurbete çıkma sebeplerini oluşturmaktadır. Gurbete gidenin hali belli olmaz. Bu nedenle her gurbete giden geride bıraktıklarına birtakım vasiyetlerde bulunur. Haliyle Karacaoğlan da gurbete çıkarken sevdiğine vasiyette bulunmuştur:
    
    Vazgeçmezsen sen ahtından dururum    
    Yüz verme engeli mahti görürsen
    Varıp bir kötüye meyil verirsen
    Dilerim Mevlâ’dan bul kömür gözlüm  

 

    Kömür gözlüm ben bu yerden gidersem        

    Var bana nisbetle gez uğrun uğrun    
    Rakip değilim ki aranı bozan
    Yadlara düğmeni çöz uğrun uğrun  

 

    Yine farklı bir şiirinde de sevdiğine sitemini görmek mümkündür.

    
    Karacaoğlan der ki ölüp ölünce
    Ben de güzel sevdim kendi halimce    
    Varıp gurbet ele vasıl olunca
    Dostlardan haberimi al melil melil

Sevdiğine sitemde bulunur, ancak kendisi de karşıdan beklediği vefayı pek göstermez. Gurbette karşılaştığı güzellere meyleder:  

     
    Şurda bir güzele meyil eğledim
    Eğlenip orada kalasım geldi
    Başına sokunmuş gülü nergisi
    El sunup ucundan alasım geldi

    Kız niçin söyledin bana bu sözü
    Yüreğime koydun ateşi közü
    Başına sokmuşsun gülü nergisi
    Yüzümü yüzüne süresim geldi

    Aladır gözü de karadır kaşı
    Arasan bulunmaz menendi eşi
    Yaylanın karından ak beyaz döşü
    Tıkılıp üstüne ölesim geldi
        
    Karac’oğlan der ki n’ettim n’eyledim    
    Coşkun sular gibi aktım çağladım
    Vefasız dilbere meyil bağladım
    Iradı yollarım göresim geldi 
    (Günay, 1999: 211)

Gurbette Gezilen Yerler:


Karacaoğlan gurbete çıktığında Frengistan, Şam, Rum, Bursa, Bayburt, Maraş, Kayseri, Konya, Niğde, Erzurum’a gitmiştir. Gurbete çıktığı yerlerle ilgili söylediği şiirlerden birkaç örnek vermek mümkündür.

    İndim seyran ettim Frengistan’ı
    Elleri var bizim ele benzemez
    Levin tutmuş goncaları açılmış
    Gülleri var bizim güle benzemez 

    Seyredüben gelir Karadeniz’i
    Kanları yok sarı sarı benizli
    Öğün etmiş kara domuz etini
    Dinleri var bizim dine benzemez

Âşığımızın Frengistan’la kastettiği Avrupa’dır. Gittiği her yerde kendi yurdunu aramıştır. 

    Bitti mola Şam ilinin hurması
    Gitti mola ala gözünün sürmesi
    Hama’nın Humus’un telli turnası
    Turna yârin selam saldı gel diye

Bu dörtlükten âşığımızın Şam’a kadar indiğini anlamaktayız.

    Dolandım geldim ben Rum ile Şam’ı
    Sevdiğim yüzünün nuru kalmamış
    Uğrun uğrun âşinâlık ederken
    Şimdi söylenecek dilin kalmamış

Bu dörtlükten de Karacaoğlan’ın Rum’a kadar gittiğini ve sıla hasretinden kendini yollara vurduğunu görmekteyiz.
    
    Şu benim mekânım benim yollarım
     Aradım yuvayı Bursa’da buldum
    Güzeller çok imiş eğlendim kaldım
    Kokar menekşesi gülü Bursa’nın

    Bursa’nın güzellerinin çokluğundan bahseden âşığımız, buraların doğal özelliklerini de söylemeyi ihmal etmemiş.

    Karacaoğlan der ki Bayburt elleri
    Esip esip gelir yelleri
    Burmalanmış yâr yüzünün telleri
    Ona bağlayacak gül gerek bana

Âşığımız, gezdiği her yerde olduğu gibi Bayburt’ta da sevdiğini esen bir yel ile hatırlamış, anmış.


Daha pek çok şiirinde sevdiği ile gurbete çıktığı şehir arasında benzerlikler kurup, dörtlükler söylediğini görmekteyiz.

Gurbette Karşılaşılan Sorunlar:


Gurbete çıkan Karacaoğlan için her şey güllük gülistanlık olmamış; aksine pek çok sorunla karşılaşmıştır. Gurbette karşılaştığı sorunlardan belki de en önemlisi hastalıktır. Bu hali onu çok üzmüştür. Çünkü insan hastalandığında çevresindekilerin kendisiyle ilgilenmesini, hal hatır sormasını bekler. Üstelik gurbet ellerde hastalanmak tıpkı Karacaoğlan’da olduğu gibi insanı derinden etkiler.


Hastalanmasıyla birlikte Karacaoğlan’da gurbet elleri terk etme isteği oluştuğunu görüyoruz.    

    Karacaoğlum eydür dosta darılmaz    
    Hasta oldum hatıracığım sorulmaz
    Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
    İlleri var bizim ile benzemez

    Karşıki görünen yapraklı dağlar
    Hastanın halinden ne bilsin sağlar
    Her nere vardımsa dertliler ağlar
    Aradım cihanı derdiniz yağ imiş

    Hasta oldum ey ağalar 
    Halim bilmez dağlar şimdi
    Düşman gibi dost karşımda 
    Zülüflerin bağlar şimdi

İnsan bazen çektiği acılardan kurtulmak için ölmek ister. Karacaoğlan da gurbetteyken çektiği bu acılardan kurtulmak için ölümü düşünmüştür. Bu düşünceyle birlikte âşığımız vadesinin bir gün gelip biteceğinden ve sılasını görmeden gideceğinden korkmaktadır. Bu nedenle yılda bir dahi olsa sılasına varmak istemiştir.

    Karacaoğlan eydür gelenler gidenler    
    Vadesi yetenler borcunu öder
    Kuşlar yılda bir kez sılaya döner
    Anlar da terkini komaz sılanın

    Yenile bir haber geldi sıladan
    Eğer gerçek ise büktü belimi
    Dediler nazlı yâri el aldı
    Kadir Mevlâm nasip eyle ölümü

İnsanın yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu gibi, oturup derdini dökecek insanlara da ihtiyacı vardır. Karacaoğlan da yalnızlığından, kimi kimsesi olmamasından yakınmıştır.

    Gurbette ömrüm geçecek
    Bir daracık yerim de yok
    Oturup derdim dökecek
    Bir münasip yârim de yok


    Gittim gurbet ile geri gelinmez
    Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez    
    Ölsem gurbet ilde gözün yumulmaz    
    Anam âlem bir ağlarım yok benim  

 

Gurbet elde hasret çekmek insanı her gün ağlatır. Bu hasretlik Karacaoğlan’ı için için yemektedir. İçinin yandığını ifade eden Karacaoğlan, gözyaşlarının değirmeni yürütecek kadar çok olduğuna işaret etmiştir. 

    Bir ah çeksem dağı taşı eritir
    Gözümün yaşı değirmeni yürütür
    Bu hasretlik beni dahi çürütür
    Bana sılada bir gurbet el de bir
    
Karacaoğlan sevdiğine hasretlikten uykusuz kalmıştır. Sevdiğiyle yatmayı istemiş ve ona özlem duymuştur.

    
    Terk etmişim vatanımı yurdumu
    Gecelerde yitirmişim uykumu
    Bir zaman göremem usul boyunu
    Yatalım sevdiğim gel bazı bazı 
    
Karacaoğlan gurbette dağları sevdiğiyle kendisi arasında bir engel olarak görmüş bu sebeple dağlara da seslenmiştir. Özlemini dağlarla paylaşmış ve dağlara aralarından çekilmesini sılasına varmak istediğini söylemiştir.


    Bugün çay bulandı yarın durulmaz
    Gurbette ölenin gözü yumulmaz
    Anadan ayrılır yardan ayrılmaz
    Yol ver dağlar ben sılaya gidem

Çaresizlik de Karacaoğlan’ın gurbette çektiği sıkıntılar arasındadır. Çaresizliğini ifade eden dörtlüklerine şu örnekleri verebiliriz:

    Karacaoğlan cana yetti
    Gurbet elde işim bitti
    Ölenler bizi unuttu
    Gözler yolum sağlar şimdi

    Kış gününde güller bitmez
    Dalında bülbüller ötmez
    Can arzular elim yetmez
    Gönül selam ister şimdi

Sılasından çeşitli sebeplerle ayrılmak zorunda kalan 

Karacaoğlan çeşitli illere gitmiş, pek çok sorunla karşılaşmış; ama çektiği bunca sıkıntıya rağmen Türk edebiyatı içinde zirve şairler arasında yerini almıştır. Karacaoğlan dünya görüşü ve bu görüşü dile getiriş tarzı bakımından kendisinden sonraki pek çok şâiri etkilemiş ve o şâirlere önderlik etmiştir. Karacaoğlan ömrünün çoğunu memleketinden uzakta geçirdiği için gurbet temasını en iyi işleyen şâirimizdir. Gurbet temasını milli unsurlarla birleştirerek bu değerin günümüze ulaşmasını sağlamıştır.

 

KAYNAKÇA

ARTUN (Erman), 2001, Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı,

Ankara, Akçağ YayınlarıFUAT (Mehmet), Karacaoğlan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

 

GÜNAY (Umay), 1999, Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara, Akçağ Yayınları, 3. bs.

 

GÜZEL (Abdurrahman), TORUN (Ali), 2004, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Ankara, Akçağ Yayınları

 

KABAKLI (Ahmet), 2002, Türk Edebiyatı II, İstanbul,  Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları

 

ÖZTELLİ (Cahit), 1987, Karacaoğlan Yaşamı ve Bütün Şiirleri, İstanbul, Özgür Yayınları

 

SAKAOĞLU (Saim), 2004, Karacaoğlan, Ankara, Akçağ Yayınları Ankara 2004 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.V, İstanbul, Dergâh Yayınları

bottom of page